Ülkemizin 2023′ de 500 milyar $ ihracat hedefini tutturabilmesi için katma değeri yüksek mal ihracına geçmesi gerektiği ortaya çıkmıştır.
Bu sanayicilerimizin Ar-Ge çalışmalarına ağırlık vermeleriyle mümkün olabilecektir. Ar-Ge çalışanlarının 900.000 kişiye ulaşması ihtiyaç görülmektedir. Sanayiye Ar-Ge çalışmalarında destek için Üniversite laboratuvarlarları kolay erişime açık hale getirilecektir. Horizon 2020 Araştırma ve İnovasyon Çerçeve Programı da devreye girmiş olup, sanayiciye Ar-Ge destek muslukları sonuna kadar açılmıştır. Yoksa alltaki grafikte görülen son yıllardaki büyüme artışındaki durağanlık aşılamayacaktır.
Tekstilde bir Ar-Ge örneği:
Hollanda Dyecoo firması yıllara yaydığı Ar-Ge çalışması ile belli tür kumaşları susuz yıkama tekniğini geliştirmiştir. Bizim tekstilcimiz ise kumaşı terbiye ederken kirlettiği suyu arıtıp denize deşarj çalışması içindedir. Çevre kirlenmeyecek ama nehir ve yer altı suları havzadan çekilmiş, denize boşaltılmış, dünyada azalan tatlı sulara ilave olmuş olacaktır.
Ergene Havzası Koruma Eylem Planı hakkında bilgi için:
Ergene Havzası Koruma Eylem Planı
Tekstil Mühendisleri Odası Dergisinde Yayınlanmış “Susuz Yıkama” başlıklı yazıyı indirmek için:
Susuz Yıkama
Hakkı Yasin ODABAŞOĞLU, Osman Ozan AVİNÇ, Arzu YAVAŞ (2013): Susuz Boyama, Tekstil ve Mühendis, 20: 90, 63-79.
Altta Cumhuriyet Bilim Teknoloji eki 12.12.2014 Bayram Ali Eşiyok yazısından alıntı tabloda katma değeri yüksek mal ihracatındaki durumuz 2012 yılı itibariyle görülmekte:
Ülkemizin orta gelir sarmalından çıkması için uzman önerileri:
1.Öncellikle yüksek teknolojiye dayalı yeni bir sanayileşme stratejisi hazırlanmalı, üretimin yapısı yüksek teknolojiler ekseninde dönüştürülmelidir.
2. Günümüz dünyasında teknolojik gelişmenin ve inovasyonun en temel kaynaklarının başında Ar-Ge faaliyetleri gelmektedir. OECD veri tabanına göre, Türkiye ulusal gelirinin ancak yüzde 0.84’ünü Ar-Ge faaliyetlerine ayırırken, OECD ortalaması yüzde 2.38 olarak gerçekleşmiştir.
3.Türkiye’nin mevcut eğitim sistemiyle üretim yapısını ileri teknoloji içerikli sektörler temeline dönüştürmesi neredeyse imkânsızdır. Bu çerçevede öncellikle nüfusun ortalama eğitim süresi (2011 yılında nüfusun eğitim ortalaması 6. 5 yıl) AB ortalamasına yükseltilmeli, yaratıcı, sorgulayan ve bilimsel düşünmeye yatkın yeni bir kuşak yetiştirilmelidir. Diğer taraftan 2012 yılı itibariyle, Türkiye’de işgücünün yüzde 61’i orta eğitim seviyesinden düşük bir eğitime sahip gözükmektedir. Türkiye’nin, diskalifiye olmuş bu işgücü yapısıyla üretim yapısını yüksek katma değer üreten sektörler temelinde yeniden yapılandırması neredeyse imkânsızdır.
4. Türkiye ekonomisinin kişi başına ortalama gelir düzeyini aşındıran ve böylelikle Türkiye’nin orta gelir düzeyine yaklaştıran olgulardan birisini de bölgesel kalkınma farklılıkları oluşturmaktadır. Türkiye’nin Batı bölgeleri ile Doğu bölgeleri arasında kalkınma farklılıkları son yıllarda daha da artmış, ekonomik faaliyetler giderek Marmara Bölgesi başta olmak üzere az sayıdaki bölgede yoğunlaşmıştır. Bu çerçevede bölgesel eşitsizlikleri giderek yeni bir bölgesel kalkınma farklılıklarına ihtiyaç duyulmaktadır.
13.06.2014
Bayram Ali Eşiyok – Türkiye Kalkınma Bankası Kıdemli Uzman/İktisatçı
Kalkınmada Kısırdöngü
Öztin Akgüç
12 Ekim 2014 Pazar
Bazı çevreler; kalkınmada temel sorunun iç tasarrufların yetersizliği ve buna bağlı olarak sermaye birikiminin azlığı olduğunu ileri sürer. Bu sava göre iç tasarruf yetersizliği ve sermaye birikiminin azlığı sonuçta kısırdöngü doğurmaktadır. Kısırdöngüyü kırmanın yolu olarak da iç sermaye birikiminin ve özellikle de yabancı sermaye yatırımlarının özendirilmesi önerilir.
Savlara, önerilere değil de gerçeklere bakıldığında, yabancı sermaye yatırımı, özel sektör teşviki ile kalkınmış belli bir büyüklüğün üstünde tek bir ülke örneği dahi bulunamaz. Gerçekler, bu tür savlara, görüşlere uymasa dahi, aynı veya benzer söylemler yinelenir.
Ülkemizde yabancı sermaye teşvik mevzuatı 1950’li yıllara, özel sektörün teşviki de 1980 öncesine değin uzanır. Ülkemiz, yabancı sermaye teşviki, özel sektör desteklenmesiyle kalkınmanın gerçekleşmeyeceğinin en somut örneklerinden birini oluşturur.
Ülkemizde iç ve dış borçlanma yoluyla da kalkınmanın değil ama ekonomide büyümenin finanse edilmesi denenmiştir. Başlangıçta çok çekici gibi gelen bu yöntem de, ülkenin borç batağına saplanması, kırılgan ülke konumuna düşmesiyle sonlanmıştır ya da sonlanmak üzeredir.
Niçin öneriler, uygulamalar başarısızlıkla sonuçlanıyor? Sorunu çözebilmek için öncelikle sorunun kaynağına, nedenine doğru tanı koymak gerekir. Sorun finansman yetersizliğinden kaynaklanmıyor ki, çözümü finansman yollarında bulalım. Sorun, nitelikli insan azlığından kaynaklanıyor.
Çözüm, eğitimiyle, değer yargısıyla, davranış biçimiyle nitelikli insan sayısını artırmadan geçiyor. Sık sık orta gelir tuzağından söz ediliyor; tuzağın aşılması konusunda öneriler geliştiriliyor. İnovasyon, yenilikçilik, teknoloji geliştirme, markalaşma çözüm önerileri olarak savunuluyor. Peki, kim yeni teknoloji, yeni ürün, yeni yöntem geliştirecek, hatta uygulamasını yapacak? Nitelikli insan… Nüfus çokluğu, sayısı, ne yazık ki insan zenginliği anlamına gelmiyor, nitelikli insan sorununu da çözmüyor.
Nitelikli insan yetiştirmenin yolu gerçek anlamda eğitimden geçiyor. Yayımlanan istatistiklere göre Türkiye’de ortalama eğitim süresi, gelişmiş ekonomiler bir yana, yükselen, gelişen ekonomiler grubundaki ülkelere kıyasla dahi kısa. Ortalama eğitim süreci açısından, bırakınız Rusya, Çin, Kore, Arjantin, Brezilya’yı, Endonezya hatta Suudi Arabistan’ın bile gerisindeyiz. Eğitimin kalitesini ölçmek daha da zor. Bu bağlamda OECD’nin yayımladığı PISA testi; matematik, fen, okuma anlama alanlarında yapılan uluslararası eğitim araştırması bir ölçü olarak alındığında, Türkiye’nin alt sıralarda olduğu görülüyor. Bu tür araştırmalara dışında genel gözlemler de eğitim süresi kısalığı ve kalite düşüklüğü yönünde.
Milli Eğitim Bakanlığı eğitimin kalitesini yükseltmek yerine kaliteyi daha da düşürmenin yollarını arıyor, salt bu yönde de başarılı oluyor. 4+4+4 eğitim sistemi, kız çocuklarına türban gibi uygulamalarla, eğitmen kalitesiyle de eğitimin kalitesini daha da düşürmenin yollarını deniyor. Eğitim süresi ne kadar kısalır, kalitesi de ne denli düşürülürse her anlamda sağcı olarak nitelendirilen akımların taraftarı, geleceğe dönük olarak yandaş sayısı artıyor. Politik çıkar hesaplarıyla, ülkenin geleceği karartılıyor. Sonra da dünya liginde ilk ona girmekten, orta gelir tuzağını aşmaktan söz ediliyor.
Türkiye’de kalkınmada kısırdöngülerin kırılması ancak nitelikli insan gücüyle gerçekleşebilir. Biz ise niteliksizliğe özendirip, nitelikli olanları tasfiyeye, dışlamaya uğraşıyoruz.